Geçtiğimiz aylarda Türkiye’yi sarsan bir olay, yine mahkeme gündeminde. Liseli Azra'nın, kendisine tacizde bulunan kişi tarafından maruz kaldığı şiddete karşı son çare olarak başvurduğu eylem, büyük bir tartışma konusu oluşturmuştu. Azra, gerçekten de bir genç kızın dayanabileceği sınırları zorlayacak bir duruma maruz kalmıştı. Ancak, az önce sonuçlanan duruşmada alınan yeni karar, hem sosyal medyada hem de sokaklarda geniş yankılar uyandırdı.
Liseli Azra, bir akşam okul çıkışı evine doğru yürürken, daha önce kendisine taciz eden bir kişi tarafından tekrar hedef alındı. Olay sırasında uğradığı tehdit ve şiddet sonucunda durumu dayanılmaz hale gelen Azra, anlık bir karar ile kendisini savunmak amacıyla, tacizcisini bıçakla yaraladı. Ne yazık ki, bu yaralanma sonucunda kişi hayatını kaybetti. Azra'nın bu eylemi, Taciz ve Saldırı Hukuku çerçevesinde toplumda önemli bir tartışma yarattı, çünkü birçok kişi onu bir kahraman olarak gördü.
Mahkeme süreci, az takip edilen bir dizi olayla birlikte ilerledi. Savcı, Azra'nın eyleminin önceden planlanmadığını ve tamamen savunma mekanizması olarak gerçekleştirildiğini kabul etti. Ancak tarafların delilleri ve tanık ifadeleri üzerinden yürütülen müzakerelerde, Azra’nın 'öngörü sahibi' bir şekilde hareket etmediği kanıtlanamadı. Bunun üzerine mahkeme, deliller ışığında hareket edilerek tanıkların dinlenmesine ve daha geniş bir inceleme yapılmasına karar verdi.
Sonunda, mahkeme, iki tarafın da durumu ve sosyal bağlam çerçevesinde olayın ciddiyetini göz önünde bulundurarak, Azra’ya 5 yıl hapis cezası verdi. Ancak bu karar, sosyal medyada büyük bir tartışma başlattı. Birçok internet kullanıcısı, Azra'nın bu eyleminin zorunluluk olduğunu savunarak, genç kızın aslında bir mağdur değil bir kahraman olduğunu iddia etti. "Bir kadının kendini koruma hakkının önemi" tartışmaları, kadın hakları savunucularının konuya ilişkin görüşlerini paylaştığı sosyal medya platformlarında hızla yayıldı.
Sonuç olarak, mahkeme, Azra'nın durumu hakkında kamuoyunu bilgilendirirken, sosyal adaletin ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin önemini bir kez daha gündeme taşıdı. Cezanın, toplumun özellikle de genç bireylerin maruz kaldığı cinsel şiddet ve taciz konularında ne denli bir sonuç doğuracağını zaman gösterecek. Ancak, Azra'nın davası, Türkiye'de toplumsal değişim rüzgarlarını estiren bir örnek olarak hafızalarda kalacak.
Bu davanın sonucunun hem genç kızlar üzerindeki etkisinin, hem de toplumsal normların nasıl şekilleneceğinin izlenmesi gerekiyor. Bu olay, yalnızca bireysel bir durum değil, aynı zamanda geniş kitlelerin cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusundaki tutumlarını yansıtan bir sosyolojik örnek haline geldi. Mahkemenin kararının verildiği gün, birçok sokakta, meydanda kadınlar, gençler ve aktif feminist gruplar, Azra’nın ve tüm taciz mağdurlarının haklarını savunmak adına toplandı.
Şimdi herkes, bu kararın ardından ne olacağını merakla bekliyor. Lise yıllıklarının geleceği, toplumsal görüşlerin değişimi ve kadınların kendi haklarını savunma hakkı hakkında yapılacak tartışmalar açılan yeni bir kapı niteliğinde. Liseli Azra’nın hikayesi, yalnızca bir vakadan öte, kadınların güçlenmesi ve toplumda adaletin nasıl sağlanacağı hakkında önemli bir ders niteliği taşıyor.